28 Ağustos 2011 Pazar

2011 ramazan manzaraları...


                  Hoş geldin ey şehri ramazan diyerek yeniden bi ramazan ayını daha bitirdik..Tüm müslüman alemi için büyük önem taşıyan bir ay olan ramazan ayı ne yazık ki bana bile nerde o eski ramazanlar dedirtti. İşte burda bu yıl hayıflandığım ramazandan gözüme takılanları yazıcam anı olarak kalsın diye.

             


         Bu yıl ne yazık ki ramazan davulcusunun davul sesinden mahrum kaldık. Yeni evimizin şehir merkezine uzak bi semtte oluşundan dolayıydı sanırım bu mahrumiyet. Bunun yanı sıra aynı nedenden ötürü bu sene iftarın gelişini müjdeleyen top seslerini de duyamadık.


       Daha önce yaşadığım yer dolayısı ile halkın çoğu oruçlu olurdu ramazan ayında. Bu yıl bu çerçeve yıkıldı baya bi zihnimde; sırf zihnimde bi yıkım yapsa iyi; üzülmedim desem yalan olur. (Bu üzüntüm sadece şahsi  belirtmek de yarar var.)


                Ramazan ayının vazgeçilmezlerinden olan sıcacık pide kokusunu, kardeşimle yaşadığım hurma savaşını, annemin gündüz iftara napsak? Gece ise sahura napsak? Şeklinde ki evhamlarına da değinmeden edemicem. Bu yıl ramazanı evde 4 kişi olarak yaşadık; geçen yıla göre daha hoş bi durum bu. (geçen sene bu sayı 3 idi.)
           

               Sahur vaktinin şaşkolozluğundan bahsetmicem ama annemin ...hatipoğlu sohbetlerini dinlemek zorunda kaldığımızı belirtmek isterim. İftar vaktinin heyecanı; hızlıca yenen yemekler,ardından gün boyu yaşanan özlemiyle çaya saldırmalar, düşen şekeri takviye için yenen tatlılar derken geldi teravih vakti. Bir yılda 12 ay var ise bi müslüman için geçirdiği en planlı ay diyebilirim bu ay için. O kadar planlı ki bünyeme çok garip geliyo ve bütün vücut fonksiyonlarım bile bu durumu yadırgıyo:) Şüphesiz ki beni tanıyanlar bilir oruç tutarken en rahatlayan organım midem olsa gerek :)))) ( Şimdiden ramazan keşke bitmese dediğini duyar gibiyim:)

         

                           Bütün bunlar bir yana, geçen yılki ruhsal durumumu düşününce bu yıl öncelikle harika bi tatil ( Ablamın düğün tantanasını lütfen bu harikalığın dışında tutalım. ) sonra da harika bi ramazan geçirdim. Düşününce her ne kadar 'nerde o ramazanlar' desem de yine de her şeyiyle güzel bir ay geçirdik ailecek.

28 Temmuz 2011 Perşembe

tatil ve kitap...

         

                  Yine tatil ve yine kitaplar...Şu hayatta severek yaptığım nadir eylemlerden biri kitap okumak. Engin denizlere dalmak, ulaşılamayan diyarlarda dolaşmak, saklı zenginliklere gark olmak... ne desem boş anlatamıyorum; ki anlatılmaz gerçekten yaşanır.



                  Şibumi tatil öncesi başlayıp tatilde devam edip bitirdiğim ilk kitap. Trevanian'nın yazarı olduğu kitap başlarda çok sıktı beni; o kadar ki yarıda bırakmayı bile düşündüm diyebilirim. Ama sonraları kaptırınca serüvene nasıl bitti anlayamadım diyebilirim. Nicolai Hel kahramanımız ! Kahramanı farklı kılan yaşamındaki sadeliği,doğayla bir olması, sahip olduğu sezgi yeteneği demek doğru olur herhalde. Burada Nicolai'ın hayata bakış açısından etkilenmediğimi söylemeden geçemicem. Dikkate değer bir ayrıntı  kahramanımızın Amerika nefretinin olması. Aslında Trevanian bu nefreti çok keskin hatlarla vermiş kitabında ama durum sadece millet olarak Amerikalılarla sınırlı kalmamış. Yazarın bu noktada yapmış olduğu tespitleri haklı bulmadığımı söylersem yalan söylemiş olurum. Yine yazarın Nicolai ağzından milletler hakkında yaptığı genellemeleri de çok doğru bulduğumu belirtmek isterim. 
              Kitabı ilginç yapan ayrıntılardan biri de Nicolai'ın yaşadığı ilginç seks sahneleri. Edindiğim bilgilere göreyse şu anki hali sansürlenmiş haliymiş o sahnelerin. Nihayetinde Trevanian kitabında yarattığı kahramanını heyecanlı mağara serüvenleri arasından çekip çıkararak asıl sahnelere itmiş ve kin ile nefretin ihtirasında kitap kahramanımızın zaferi ile sonuçlanmış.


                       Diyebilirim ki okunası bi kitap çıkmış ortaya. Şiddetle tavsiye etmeden de geçemicem :)

                       Hal böyleyken okumak kadar güzeli var mı dostlar? Eee ben köşeme geçer okumaya devam ederim. Yeni notları  sizlere aktarmak içinse elbette sabırsızlanırım. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle.


5 Temmuz 2011 Salı

Umutla yeniden...

            Bütün bir hayat boyunca yaşadıkların (geçmişin) seninle birlikte gelirmiş derlerdi de inanmazdım; meğer ne kadar da doğruymuş. İyi güzel yaşadın da bu yaşanmışlıklardan nasıl bir ders çıkardın diye sormak geliyor içimden; ve soruyorum...
           Hayata sadece iyi gözlerle bakıp ve iyi niyetle yaklaşırsan yani uyanık davranmazsan ( söylemek istemiyorum salak olursan) yaşananlar (yenen kazıklar) hep devam edecektir.
         
         Yaşamımız boyunca dokunduğumuz her şeyde parmak izimiz kalırmış. Dokunduğumuz her şeyde bir iz bırakırmışız. yaşadığım her şey de bende iz bıraktı. Ve aldığını aldı, götürdü benden. Hala ben gibi kalabilmek güzel olsa gerek.
        Yaşam boyu uğradığım bütün istasyonlar bana yepyeni şeyler de kattı elbette. Bunlarla belki gerçek beni buldum. Heybeme attığım her yeni şeyle yenilendim. Heybeme attığım her gereksiz şey ile ya da her gereksiz kişi ile de kendimi tazeledim. İnsanları anlamak, çözmek zormuş meğer dedim; uzaklaştım. Yalnız kalmak istedim; kabuğuma çekildim. Acıdır ki yanlız kalmayı zorla öğrendim, öğrenmek zorunda kaldım. Sessiz sessiz ağlamayı da öğrendim. Ağlarken gözyaşlarımı içime dökmeyi de aynı şekilde...
         Umut uzaklarda mısın hala? Yoksa yanımdasın da ben mi çok nankörüm?
         Bir kez daha güvenebilir miyim birisine? Açar mıyım bütün kapılarımı yeniden? Bulabilir miyim kendimi yeniden birilerinde? Yoksa sadece ben mi olurum ?
         Ben bu sorularla boğuşup durayım ktü yüksek lisans başvurum olmadı gerçekleri de unutmayayım.Kısmet başka üniversitedeymiş diyerek yeniden yürekleneyim.
         Yazımı okur musun bilmiyorum Kuzum, sitemim sana değil bilesin...Seni çok seviyorum ve benim zorlu Tutak yolculuğumda yanımda olduğun için de çok şanslı hissediyorum kendimi. Seni tanımak hayatımdaki en güzel şeymiş diyorum; iyi ki varsın..

28 Haziran 2011 Salı

Sen de gidiyorsun demek...

            Bazı anlar vardır; zamanı durdurmak istersin..Bazı anlar da olur ki zamanı geri almak istersin.2 yıldır yaşadıklarımızı düşününce ben zamanı geri almak isterdim evet..Elif'le başlayan dökülmeler Ceylan ile devam etti ve sonra da işte bak sıra sana geldi..
            Ben hep uğurlayan oldum gidenleri.Hep geride kalan oldum.Gidenler hep mutluydu, heyecanlıydı; yeni bi hayata atılmak için hevesliydi. Kalan ise buruk bi şekilde düşünceli....Acaba bi gün ben de gidebilecek miyim?
            Hayat 2010 yılında çok güzel kapılar açtı, ve çok güzel mutluluklar yaşattı bana. Hem de tamamen her şeyden ümidimi kesmişken. Önce kadro ardından tayin hakkı derken baya mutlu oldum. Gitmek istediğim yer yoktu ve sırf bu yüzden tercih yapmak içimden gelmiyodu nitekim de tayinim olmadı zaten. İşin tuhaf tarafı hala köy okulunda çalıştığım için burda kalasım da yok!
           4 temmuzu dört gözle bekliyorum bakalım yüksek lisans sonucum ne olacak? Bir o kadar da korkuyorum ; ya olmazsa diye..Umudumu kaybetmek istemiyorum.
           Olacağını düşündükçe içim kıpır kıpır oluyo..Umutla dolu bu bekleyişin sonu inşallah istediğim gibi olur.
           Son bi haftadır seminer dolayısıyla boş boş okula gitmemden ötürü artık ben öğretmeyi çok seviyorum demeye başladım.Çok özledim öğrencileri ve onlarla birlikte olmayı. Senenin başında görevlendirildiğim Erdal İ.Ö.O dan tut finali yaptığım Karaağaç İ.Ö.O kadar...
           Ne günlerdi ama...Ne kadar koymuştu aralık ayında okulu bırakıp, öğrencileri bırakıp da başka bi okula gitmek. Ben ki geçen sene yaşadığım onca olaya rağmen ilaç kullanmamıştım; bu sene ilaç kullandım. Bu sene de geçen seneki gibi çok ağladım, çok isyan ettim. Sonu güzel oldu her şeye rağmen ve herkese rağmen.

         Yine bir senenin sonuna geldik bak acısıyla, tatlısıyla. Bir yıl daha bitirdik, ve bir yaş daha yaşlandık. Geçen zaman bir çok şey öğretti ve bir çok şey kattı bana. Bakalım beni bu yıl eğitim-öğretim yılında neler bekliyor. Sabırsızlanıyorum evet !!!

27 Haziran 2011 Pazartesi

Benim de söyleyeceklerim var!

               İçimde hapsettiğim kelimelerimin ve cümlelerimin  gün yüzüne çıkma vakti sanırım geldi...
               Öncelikle buna sebep olan ev arkadaşım Lacrymosa'ya teşekkürler...


Hayat denen bu kendince süren oyunda başlangıçları hiç bir zaman sevmedim,sevemiyorum da. 
Nedeni  belki sabırsızlık belki de cesaretsizlik adlandıramıyorum.
         Yazmayı hep çok sevdim,bi sürü günlüklerim oldu. Hepsi de benim için bi sırdaş gibiydi. Hani insanın yazdıkça yazdığı, her gün yazacak mutlaka bir şeyler bulduğu ergenlik zamanları..

         Ben başlangıçlardan söz ederken ev arkadaşım Lacrymosa'nın taşınmak için toparlanışını ve Tutak'ta sona geldiğini  izlemek de çok ağır geliyor. Sonlar da koyuyor insana, bırakıp gitmek, heybene attıklarınla yeni maceralara atılmak  da koyuyor insana.

      Lafın kısası başlangıçlarıyla, sonlarıyla hayırlı, uğurlu olsun bakalım..